Alevi Sözcüğünün Kökeni ve Anlamı

Hiç kuşkusuz Alevi sözcüğü, “Ali Evi” sözcüğünden türememiştir ve “Ev” sözcüğüyle bir ilgisi yoktur. Burada da, Anadolu (Ana + dolu!) örneğindeki gibi, halk etimolojisi olgusu söz konusudur. Alevi sözcüğünün “alev” sözcüğüyle ilişkilendirilmesi de başarısız bir yakıştırmadan öteye geçemez.

Alevi sözcüğü Hz. Ali’nin adından “i” takısıyla türetilmiş bir sıfattır. Buradaki “i” takısı aidiyet bildirir ve “eklendiği isimle ilgili” anlamına gelir. Demek ki Ali isminden türemiş olan Alevi sıfatı “Ali ile ilgili” anlamına gelen kişi ya da kavramları dile getirmek üzere kurulmuş bir sıfattır.

“Musevi; `Musa´ya bağlı olan, Musa´yla ilgili´
İsevi; ´Isa´ya bağlı olan, İsa´yla ilgili´
Bektaşi; ´Bektaş’a bağlı olan, Bektaş’la ilgili

Dünyevi; ´Dünya´ya bağlı olan, Dünya´yla ilgili´ demektir. Sözcüğün kökünün Ali´den Ale´ye dönüşümü Arapçanın bir gereğidir. Aynı kural gereği, Musa, Muse´ye; İsa, İse´ye; Dünya, Dünye´ye dönüşür. Ale´den sonra gelen vi, aidiyet ekidir. Aslında bu ek “i“dir. Ali, Musa, İsa, Dünya sözcükleri ünlü harfle bittiğinden v harfi kaynaştırma olarak girmiştir. Aile-ailevi, Ahire-Uhrevi gibi terimlerde de aynı kaynaştırma vardır.”

Arap yazısına vakıf olmayan okuyucularımızın aklına “Peki, Alevi sözcüğündeki /e/ sesi nereden çıktı? Ali sözcüğünde /e/ sesi yok ki?” gibi haklı bir soru gelebilir. Açıklayalım:

Ali ismi Arap alfabesiyle <Ayn-Lam-Ye> harfleriyle yazılır. Ye harfi burada uzun “i” değerindedir. Arapçada kısa ünlüler yazılmaz. L değerindeki Lam harfinden sonra uzun bir “i” sesi geldiği için <Ayn-Lam-Ye> birleşmesi aslında “i” si uzun olacak şekilde Alî diye okunur. Şimdi bu sözcüğe aidiyet takısı olan bir uzun “i” daha getirilmek istendiği zaman sözcüğün sonundaki ünlü, Vav ünsüzüne dönüşür; yani Alevi sözcüğünün Arap harfleriyle yazımı <Ayn-Lam-Vav-Ye> biçimindedir. L değerindeki Lam harfinden sonra bir ünsüz (yani V av harfi) geldiği için, buradaki Lam, [le] diye okunur. Hecelere bölerek okuyacak olursak: A-le-vi.

Alevi sözcüğünün anlamına gelince her şeyden önce şunu ayırt etmek gerekir ki, aslı Arapça olan bu sözcük aynı yazımlarla Farsçada ve Osmanlı Türkçesinde de kullanılmıştır.

Arapçada ve Farsçada Alevi;

1- “Hz. Ali soyundan gelenler”,
2- “Hz. Ali yanlısı” olmak üzere iki anlamda kullanılmaktadır.

Osmanlı Türkçesinde de böyle olduğunu Devellioğlu da bildirmektedir.

Alevi 1. Hz. Ali’ye intisabı olan kimse 2. Kızılbaş

Bilindiği gibi bir kişi ya da kuruma intisap etmek (bağlanmak) için o kişiyle aynı kandan ve aynı soydan olmak gerekmez.

Arapça ile Farsça konuşulan ülkelerde Alevi sözcüğü günümüzde sadece “Ali soyundan olan” anlamına kullanılıyor olabilir. Şurası bir gerçektir ki, inancını Hakk-Muhammed-Ali diye özetleyen, kendisine Hz. Muhammed’i mürşid, Hz. Ali’yi de rehber alan, ibadetlerini yüzyıllarca Türkçe yapan insanlar da kendilerine Alevi diyorlarsa bundan kimsenin gocunmaması gerekir.

Alevi sözcüğü Türkçeye geçerken hem ses hem de içerik bakımından değişikliğe uğramıştır. Arapça ve Farsçadaki seslendirilişi [alaoi] biçimindedir. Türkçedeki anlamı “Hz. Ali nesebinden değil, Hz. Ali edebinden olan kişi” demektir.

Alevi sözcüğünü ille de “Hz. Ali soyundan (nesebinden) olan kişi” diye daraltmak istemek hem Hz. Ali’nin “Nesebinle değil edebinle öğün!” özdeyişini, hem de yüzyıllardır uygulanagelen gerçeği görmezden gelmektir. Bunun en azından 16. yy’dan beri böyle olduğunu 2003 yılı sonunda aramızdan ayrılan, bütün Türkoloji dünyasının saygınlığını kazanmış değerli Türkolog Andreas Tietze’nin Etimolojik sözlüğündeki bilgiler açık seçik kanıtlamaktadır.

Tietze adı geçen sözlüğündeki Alevi maddesi içinde şöyle demektedir:

Alevi (1) Eski Osmanlıca, Hazreti Ali’nin ahfadından (soyundan) olan bir kimse, <Arapça Alawi [Ali erkek adı + isimden sıfat yapan -(w )i eki.]

Belge/Kanıt olarak da Tietze Ferec ba’de şidde adlı 1451 miladi tarihli eser, varak 211 b’yi göstermektedir. İkinci anlam olarak (ki burası bizim için daha önemlidir) Tietze şöyle devam ediyor:

(2) Alevi Hazreti Ali’nin mevkiini yüksek tutan bir mezhebe mensub (kimse). Yukarıdaki sözcükten anlam genişlemesi yoluyla türemiştir.

Belge/Kanıt olarak da 1541-1599 yıllan arasında yaşamış Gelibolulu Mustafa Ali’nin Kunhü’l-ahbarın tezkire kısmındaki şu beyiti alıntılıyor:

“Çihresinde göreli lem’a-i nur-i nebevi
Bir yalın yüzlü ışık şevkına oldum Alevi”

Gelibolulu Mustafa Ali’nin verdiği bu beyit açıkça ortaya koymaktadır ki, burada bir kişi doğuştan değil, sonradan Alevi inancına geçmiştir.

Yazarın 1599 yılında vefat ettiğini göz önüne alırsak en azından o yıldan beri Alevi sözcüğü Osmanlı Türkçesinin kullanıldığı topraklarda “Ali yanlısı”, anlamında kullanılmaya başlanmıştır.

Alevi terimi, peygamberin ölümünden hemen sonra ve özellikle Osman´in öldürülmesi sırasında Ali´yi tutanlar için kullanılmıştır. Ali´yi tutan topluluklara ´el-Aleviyye´ denmiştir. Ömer ve Osman´i tutanlara ise ´el-Ömeriyye´ ve ´el-Osmaniyye´ denmiştir. Görüldüğü gibi, Alevi teriminin ortaya çıkışı, Ali soyundan olanlar için değil, Ali´yi tutanlar, Ali´ye bağlı olanlar anlamındadır. ´Şiat Ali´(Ali yandaşlığı) en geç peygamberin ölümünden beri var olmuştur. İlk Ali yandaşları, Selman al-Farisi, Abuzer, ve Mikdad b. Al Asvad´ir.

Kısaca belirtmek gerekirse, Esat Korkmaz’ın dört sözcükle ifade ettiği gibi Alevi “Aleviliği benimsemiş kimse, topluluklara verilen addır” ve bu sözcük en azından 1451 yılından bu yana kullanılagelmektedir.

Sonraki Yazı
Don Değiştirmek / Donuna Girmek / Kabulgan / Metamorfoz
15 49.0138 8.38624 1 0 4000 1 https://yoldefteri.net 300 0